Her hangi bir edebi değeri de yok yazdıklarımın ne de olsa...burası benim aklımı fikrimi kustuğum yer değil mi nihayetinde.
Kusursuz da değilim...Nitekim bu akşam bodoslama dalıyorum kendimce...
Ne kadar sıkıldım bir bilseniz.Sentetik ilişkilerden yapay anne çiçekleri gibi güzel gözüken ama anlamsız bakışlardan.
Başka ruhların bataklığında eşeleniyor gibiyim.Ormanda bir gezinti olmalıydı oysa.
Hiçbir bulut arındırmazdı ruhsal kirlenmişliğimi diye düşünüyorum.
Hiç bir nehir ve hiç bir kutsal su.
İnsanların ayak basılmamış yanları vardır ya.Benim yok.Çiğnenmedik kuralım ihlal edilmedik hakkım kalmadı.O kadar çok hakkım kaldı ki; bana kalmadı.Tüm bunlara rağmen ödün vermiyorum hayat görüşümden .Evet...Enayi deneceğini bile bile...
Bir başkasının mutsuzluğundan hiç beslenmedim ben,
Hiç bir başarısızlıktan başarı çıkarmadım kendime.
Hiç uğraşmıyor, hiç çabalamıyorum.Öylece akışına bırakıyorum her şeye rağmen hayatı.
Bir taşa takılır mıyım, Sürüklenirken parçalanır mıyım diye düşünmeden gidiyorum kendi serüvenimde.
Çok zor ilkeleriyle birlikte yaşaması insanın.
Beni ben olmaktan çıkarmaya ne kadar da hevesliymiş her şey.
İyiyim ben, güzelim böyle...
Öyle insanlarım var ki ve malesef hala hayatımdalar.
Yazık ömrümüz bir birimize acımakla geçiyor.Ben onlar için üzülüyorum; onlar benim için.
Hala aynı pencereden, bana sırıtıyor...
Ben yürüyorum yolumda, düşüyorum bazen, takılıyorum bir taşa...
Bakıyorum da O hala sırıtıyor.
Ben Ona baktığım için yol alamıyorum; yavaşlıyorum bazen evet...
Ama o bana hala aynı pencereden bakıyor...
İkimizinde ömrü birbirine acıyarak geçiyor...
Bazen diyorum ki; keşke ya sen pencereni ya da ben yolumu değiştirsem...
Tebdili mekanda ferahlık vardır!...
Bu arada harika bir parça...