Duyguları o kadar yoğuşmuştu ki gözyaşı kirpiğinin
ucundaydı. Hareketleri o kadar biçimsizdi ki _tıpkı hayatı gibi _hareketsiz
şarkılarda bile, bir geceliğine ait olduğu adamın dibinde saçlarını savurup dans
ederek dikkat çekmeye çalışıyordu. Kendisine sorulduğunda kendi canını
acıtırcasına, kendini kanatırcasına,
BİZ OROSPUYUZ diyebilmişti.
Arkadaşlarımla Doğum günü münasebetiyle eğlenmeye gittiğimiz
o gece, ara ara hep gözüm o hayatlara takıldı. Sanki biri ruhuma hayata dair,
bir iğne ile bir not bırakmıştı. Ben hareket ettikçe batıyordu iğne…
O’ nun da yalnız bir hayatı var...
Hatalarımızla kendimizi sevmekten bahsederiz. Düşünüyorum da
hayat hakkında böyle stretejik bir hata yapmış olsaydık; yine de kendimizi
sevebilir miydik?
O kadar acı bakıyordu ki; acıdan gözleriniz yanar. İçindeki
çocuk bavulunu toplayıp gideli çok olmuş. Sorsanız kendi dilinde anlatırdı, bir
hayat nasıl heba edilir.
Aynadaki aksi dile gelip konuşsa kim bilir ne hakaretler
işitirdi kendinden. Sanki kendine o kadar büyük haksızlıklar yapmış ki; Vücut dili Tanrım
beni baştan yarat diyordu.
İçinde yüzüne kezzap atılmış Bergenler doluydu…
Bir bizim masaya bakıyordum. Bir de o masaya…
Sonra aklıma Erdinç Özdemir’ in şu şiiri geldi.
O gecenin sorusu buydu: Kaç gece yas ilan edip flüt çalmalı
ki Biz OROSPUYUZ diyebilsin kadın.
Üstelik yaşanacak tek bir hayat varken.
Sevgiler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder