Translate

14 Aralık 2014 Pazar

Kulak memesi kıvamı...

Yaşlı bir adamın gözlerinde kaçıncı bilmem gördüğüm hüzün,Beni yine gelip burada hayat hakkında söylenmeye itti.
Bazen düşünüyorum da hayat dediğimiz olasılıklar denizinde vektörel olarak saptığımız ideallerimize bu kadar takılıp kalmasak diğer bir olasılıkta da mutlu olmayı başarabilir miydik?
Hayatla inatlaşmadan, biraz biçimsiz ya da daha şekil kaygısı olmadan mı yaşamak gerekiyor acaba.

Osho bir kitabında bütün kuralları ve bu güne kadar koşulsuz kabul ettiğiniz yargıları silin onlardan kurtulun o zaman tanrısal olana kendi kutsalınıza ulaşırsınız demişti.
Bir şekilde yönlendiriliyor olmak kendi hayatlarımızı ve kendi kurgularımızı yok ediyor.
Aslında gerçekten ne istediğimizi bilmiyoruz.

Gerçekten kendi halime bırakılsaydım herhangi bir dini seçmeyeceğim gibi yaşadığım evi, çalıştığım işi, yaptığım mesleği de seçmeyeceğime kendim kadar eminim.
Kendim? Ben kimim.
Kendi hayatımı tasarlayamadıysam ve olmak zorunda olduğum kişi olduysam, bıraksalardı olacağım kişiyle; aynı fikir de olup olmadığımı da bilemediğim için bu fikirler kime ait olmuş oluyor?

Bazen eğitilmiş İnsanın düşünebilme yeteneğinin gelişmesinin tehlikeli bir sonucu olarak duygularımızı kaybettiğimizi ve böylelikle düşünen başka bir varlık olduğumuzu, salt insan olmadığımızı düşünüyorum.Bu kadar düşünmesek kesinlikle daha kolay olurdu o kesin.Duygular ve sezgiler ilkel bir insan olarak bizi yaşatmaya yetmeseydi bugün hala yaşıyor olmazdık zaten.Acaba insanoğlu kendine yeten seviyeden fazlasını neden istemiş olabilir.

Tüm bu saçma düşünceleri bana yaşama olan inancını ve savaşma gücünü kaybetmiş gençlik ışığı sönmüş bir amca hissettirdi.

Hayat aslında yıldığımız noktada teslim olduğumuz kendimiz midir.

İnatlaşmasaydı, hayatın kendisine sunduklarını olgun bir tavırla kabul edebilmiş olsaydı, hedeflerinden sapmış olmak onu bu denli kızdırmasaydı, daha mutlu bir insan mı olurdu.
Tüm bunları yapmış olsaydı; öylece mutlu olsaydı, istediği insan olur muydu.
Belki de keskin sirke bu yüzden küpüne zarar.

Ben sonunda hangi benliğine ulaşacağını düşünmeden hayat karşısında daha akışkan,biçimsiz,
plansız değil; ama b,c,d,e...z ye kadar planı olabilen esnek bir hayatı seçtim.
(Seçtiğim sonuçların bazılarından hiç memnun olmasam da olasılıklar içinde en mükemmeli buydu diyebiliyorum.Bunu söylemenin başımı göğe erdirmediğini de biliyorum.)

Koşullara göre davranarak gerçekleştirdiğim Kendim; tam olarak istediğim  Kendim olmasa da; içinde öfke olmayan, reddediş olmayan, baştan ayağa barışılmamış bir hayat olmayacak.
O amcayla aramızdaki en büyük fark; sanırım yaşlılıktan feri de kaçsa gülen gözlerim olacak.

Beyaz saçlı, soluk benizli, sararmış gözlü, emekli Amca; 35 dakikalık İzban seyahatinde hayatından öğrendiğim bu bilgi için teşekkür ediyorum.(Görüldüğü üzere biraz laf dinlemenin kimseye zararı yok.Ayrıca tavandan ödenmiş olmasına rağmen 1300 tl aylık gerçekten lanet edilesi bir aylıktır.Kesinlikle sonbaharı yaşatmaz; velev ki yaşattı kışı çıkarmaz....)

Hanımlar bilirler;

Kulak memesi kıvamında ömrünüz olsun :D (bence...)








12 Aralık 2014 Cuma

Çay ya da Şarap mühim olan gerektiği gibi kutlamak...

Bazen bütün soruların cevabı bir anda gelir.Hayata dair bütün düğümler bir anda çözülür.Yaşadığımız aydınlanma ve heyecanın yanı sıra, Okul yıllarından sonra nadiren de olsa işte tam da bu zamanlarda gerçek bir öğrenme duygusu yaşarız.

İçimizden bir ses bize doğru yolda olduğumuzu ya da olmadığımızı fısıldar.Doğru yolda olduğumuzu hissettiğimiz andaki haz paha biçilmezdir.
İşte ben bugün tamda bu paha biçilmez şarkının notalarına basıyorum.
Eş zamanlı biçimde keşfettim ki bu anların kıymetini bilmiyoruz.Her nasılsa zihnimiz (egonun doyumsuzluğundan olsa gerek) bu anların keyfini çıkarma süresini pek bir kısa tutuyor.Mesela hallettiğimiz şey, herhangi bir konuda herhangi bir çıkarıma ulaşmak ya da ölçülebilir değerde bir başarı olsun. Böyle durumlarda bir es verip kendimizi kutlayıp şöyle bir sırtımız sıvazlayıp başarmanın hazzını kendimize niye teslim etmiyoruz da, dönüp hayatın kalan kısmına odaklanıyoruz.
Kendimizi bu konuda yeteri kadar ödüllendirmiş olsak aldığımız keyif bir sonraki başarı ya da kazanım için bizi daha hızlı, istekli ve daha konsantre kılmaz mıydı?

Bu sorunun cevabının yetiştirilme tarzımızla alakalı olduğunu düşünüyorum.Çocukken sıklıkla duyduğumuz ŞIMARMA kelimesiyle alakalı olabilir.Keşke bıraksalardı da biraz şımarsaydık.
Gavur evladı deyip geçmeyin; Onlar böyle yetişiyor mesela.Bizde ödül sistemi bile yanlış anlaşılıp Rüşvet sistemine döndü o ayrı.Sonuç olarak hiç bir konuda ayarımız yok.
Neyse bu defa toplum bıdı bıdısı yapmak niyetinde değilim.

Ben bu yazıyı tamamen kendimi ödüllendirmek ve doğru yolda hissettiğim hayatımı onurlandırmak için yazdım.Gavur evladı olsam kesin şarap ve peynir eşliğinde yazarak kutlayacağım yazımı bu akşam kişisel tercihim olarak çayla kutluyorum.(Şarap ve peynir de iyi olurdu aslında ama yalnız başına fazla melankolik sanki.)
Sonuç olarak kaliteli bir hayatsa konu aradaki fark çay ya da şarap kadar küçük olabilir.

Çok keyifli, bol donanımlı,onurlu, isabetli yaşayan dostlarım var.Hayat kalitemi artırıp; yanımda oldukları için çok mutluyum.
Onlar iyi ki varlar...
İyi geceler...













21 Ağustos 2014 Perşembe

KAFAMIN ARKASINDAKİ KAFA...

Güzel bir günü efkarlı bir geceye nasıl bağlayabildim bilmiyorum.İçimde tarifsiz kederler zıplaşıyor.
Sebepsiz sebeplerim; Memleket meselelerim Dünya ve İnsanlıktan fazlaca almam gereken iyi niyetlerim var.
Salak gibi bu Dünyadan hala umudum var.
İnsanoğlu tüm koşullar uygun olduğunda kendini yaşamaya zorlarmış.Tam tersiyse tam tersi.(Lisedeki Mantık derslerinden geri bildirimler alıyorum...)Dünya üzerinde insanların sapır sapır Kanserden ölmesine şaşmamalı.

Stephan Hawking acilen yeni bir gezegen bulunmalı demişti.Önümüzdeki yüzyıl içinde bizi türlü türlü doğa felaketleri bekliyormuş.Dünyayı dört bir yanından kinimiz öfkemiz hıncımızla öldürüyoruz.

İŞİD yine bugün çok güzel can aldı.O kadar Ruhsuz o kadar sakin adam öldürüyorlar ki kafamızda normalleşmeler başladı.Hangi amaç insanları böylesine Ruhu alınmış ölüm makineleri haline getirebilir.

Güzel bir gün mü?

Evrende masum insanların katli, çocukların çığlığı dolandıkça; güzel bir gün olmayacak.
Orta doğunun doğunun ölüm enerjisi üzerime mıh gibi çöktü.

Böyle umutsuzum işte.
Yarın da sonraki gün de böyle olacak.
Tamamen ruhani boyutta içimi serinleten bir Limonata ferahlığına ihtiyacım var.
İhtiyacım oldukça da umut etmeye devam edeceğim.

Otonom bir hayatım var ve orada her şey yolunda.Gel gör ki kafamın arkasındaki kafa Gazze' de ki çocuğun yiyemediği çukulatada kaldı.Bir yanım Yezidilerle dağ bayır umuda kaçıyor.

Bu arada Çok güzel Selam-ın aleyküüüüm diyen bir Başbakanımız oldu.
HAYIR lara vesile olması dileğiyle; selamsız sabahsız bir adam olsa daha mı iyiydi.

İçimde zıplaşan kederlere sesleniyorum. Bi Hüsün gari... bu da KAFA...

Ne de saçma bir yazı oldu. Amaaaan kimin umurunda.

Alleyküm es selaaaaaaaaaaaaaııım!...


3 Şubat 2014 Pazartesi

Umuda bin kurşun sıksa da ölüm, unutma..! Umuda kurşun işlemez gülüm...

Ölüm pek hatırlamadığımız, hatırlamak istemediğimiz gerçeklik.
Şehirler arası terminallerde sevdiklerini yolcu ederken bile ağlayabilen bir toplum olarak bizim için fazla travmatik.
Ne zaman ölüm haberleri alsak uzaklara dalar gözlerimiz. Kendi Selalarımız duyduğumuzda; bizim için  en son melodi olacak duygusuyla ürpeririz.Hatta selalardan sırf bu yüzden daha çok etkileniriz.
Ruhumuz öleceğimizi bilir ve bundan rahatsız olur da sanki bizi oyalamak ister her gün.

İnsan kendi gerçekliğine ne kadar da nankör.

Hastaneler son dem hayatlarını teslim etmeyi istemeyen inatçı İhtiyarlarla dolu.

Ölümü hoş karşılayabilir miydik peki. Hangi kalitede yaşasak doyardık yaşamaya?
Seni uzun bir hayat boyu sevdim ölebilirsin artık diyebilir miydik sevdiklerimize.

Her ölüm erken ölüm evet.Bunun değiştiği bir toplum var mı bilemiyorum.
Ama bugün Haberlerde
Ali İsmail' in annesini Oğlunun resmine kenetlenmiş görünce, Babam için sabahtan akşama kadar Hastanede kalıp onun yaşama tutunma çabasına şahit olunca ve bir evladın sınırdan anneciğini sırtında Savaştan kaçırdığını görünce ölüm benimde yanağıma simsiyah bir ruj izi bıraktı.

Adaletsiz dünyada vasat hayatlarımızı değerli kılan tek şey Hayata tutunma azmimizdir.
Ali İsmail Korkmaz geleceğinden umut edebilmek için gecenin bir köründe sokağın birinde kıstırıldı.
Yaşasaydı Annesini bir sınırdan sırtında geçirmek zorunda kalmamak için.

Bizi alalade bir canlıdan anlamlı ve kutsal bir canlı olmaya taşıyan değerlerimiz var.
Elbette hepimiz bir gün öleceğiz.Belki de ölünce bütün bunların hiç bir değeri kalmayacak bilemiyorum.
Ama yaşadığımız sürece hayata tutunmaktan vazgeçmemeli ve bunu onurlu bir biçimde yapmaktan korkmamalıyız.

Korkmamalıyız adaleti aramaktan.Haklarımızı savunmaktan korkmamalıyız.Bir somun ekmeğimizi kazanırken korkmamalıyız hayattan.

Ölüm hepimiz için kaçınılmaz ama korkmadan yaşarsak eğer korkmadan ölürüz belki.
Nazım Hikmet ne de güzel söylemiş:

"Umuda bin kurşun sıksa da ölüm, unutma..! Umuda kurşun işlemez gülüm.. 
Alsa da çukuruna bizi ölüm, Hatırla ki fidanlar çukurlarda büyür gülüm..."

Umutlu, Cesur, Ölümü hak eden ruhlarınız olması dileğiyle...

19 Ocak 2014 Pazar

Kahrolsun bazı şeyler...

Zihnimi bazen kontrol edemiyorum.
Acelesi olan birine Naber ? Nasılsın? deyip onu yolda tutmak gibi bazen zihnimdekileri yazıya dökmek.
Her gün bir şeyler oluyor da  tek şeye takılıp etrafında dönüyorum bazen. Diğer düşüncelerime edinimlerime haksızlık oluyor.İstiyorum ki mesela bir şey yazayım içinden o güne dair her duygum ve düşüncem geçsin. Mümkün olmuyor tabii. Usta değiliz ki Orhan Veli gibi iki cümleye koca bir bakış açısı, biraz şefkat,biraz zarafet, biraz gençlik, biraz çapkınlık, ama mesela açlık da sığdıralım.

İlham da gelmek için bazen huzuru bekliyor.Sorarlar adama bu memlekette huzur mu var ki?
Bugün haberlere bir göz attım da Türkiye uzun bir zamandır tansiyon hastası gibi.
2000 lerin başında Ablam' la alman kanalı izlerdik. Gün ortası haberlerinde 'Bugün kaybolan bir kedicik daha sahibine kavuştu.'gibi refah düzeyi sinir bozucu derecede yüksek başlıklar olurdu.Bizde de böyle şeyler bir gün olabilecek mi diye düşünür sonra gülerdik.Gülmekte haklı olduğumuzu bu kış Urfa' da Eşşekler donduğunda fark ettim.O noktada İnsanlığımızı dondurup üstüne skandal tarihi yolsuzluklar sararak bizi mumyaladılar sanki.Kokuşmuş bir kitleyiz artık.Bizim ne zaman yaptıklarından utanabilen Politikacılarımız olacak.
Umutlarımızı çalan, ekmeğimizi çalan, hayatlarımızı çalan bir çarkı var ediyor; bundan kurtulamadığımıza sövüyor,yarın yeni bir gün umuduyla yatıyoruz.Kimimizin bu umudunu bile çalmışlar.
Kuşaklar yaşlanıyor, ama Türkiye hiçbir haltla ilgisi olmayan bir ergen gibi yaşamaya devam ediyor.
Umutlu olmak için ufacık bir zeka pırıltısı göstermeyen bu Ergeni kim nasıl nezaman ve ne şekilde adam edecek bilmiyorum.

Tek bildiğim bu çocuk bizim ömrümüzü yedi....

Bu gün Akşam üzeri,Gün ortası haber bülteninde;İranda İnsani yardımdan alıp evine götüremeyen bir kadının
hıçkırıkları bir anda hıçkırıklarıma karıştı.Kendime engel olamadım.Sonra unuttum.Çamaşırlarımı yıkadım afiyetle yemeğimi yedim.Mal gibi televizyon izledim.
Kedilerim bile tok.Dibimizde Çocuklar Açlıktan ölüyor.
Bizi bu denli bencilleştiren Çarka lanet olsun.



Bu Videoyu da İçimden dolup taşan duygularımla paylaşıyorum.Üzerine söylenecek fazla da bir şey yok.

Not: Hiç bir İmla kuralına uymadım.İstemedim.Bugün kuralları ve sınırları sevmiyorum.

http://www.youtube.com/watch?v=FSZNupNuMow






7 Ocak 2014 Salı

(Düş)ünmeye gör...Her yer güzel...Herşey güzel...

Gözlerini kapattı;
Olmak istediği dünyayı düşlemeye başladı.
Düşledikce parlıyordu zihni. Düşledikce düşüyordu içinden bu dünyada kırılan parçaları.
Düşledikce sanki bir bozuk makina gibi çalışıyordu.
Bozulduğu için bazen eğlenceli sesler çıkaran bir plak gibi...
Eğleniyordu işte kırılmışlığından. Yaşamışlığından.
Yılmışlığından eğleniyordu.
'Aferin' di ona ne de güzel eğleniyordu.
Ne de olsa gök kubbede bir hoş seda...

http://www.youtube.com/watch?v=RaLVi4zFYvk

Dinleyin, dinlenin, eğlenin...